Create a Myspace LED Scroller




   
 
  Nano Teknolojıye Hazır Mıyız?
Yazar : Prof. Dr. Ahmet BALCI -------------------------------------------------------------------------------- Sayı : 25. Sayı (Ocak - Mart 2010) -------------------------------------------------------------------------------- Konu : Teknoloji -------------------------------------------------------------------------------- Nanoteknoloji terimi, atomik düzeydeki cisimleri ölçebilmeyi, kullanabilmeyi ve organize edebilmeyi ifade eder. Bir metre, bir milyar nanometreye (nm) karşılık gelmektedir. Bir saç kılının kalınlığı yaklaşık 80.000 nm`dir. Tek bir nanopartikülün mekanik, elektrik, optik, termal ve manyetik özelliklerinin yığın halindeyken sahip oldukları özelliklerden farklı olduğu keşfedilmiştir. Ultraviyole ışınlarını engelleyen güneş kremleri ve kırışıklık tutmayan pantolonlar gibi nanoteknolojinin kullanıldığı sınırlı sayıda ürün bugün satışa sunulmuş olmakla birlikte, daha karmaşık uygulamalar henüz piyasaya sürülmemiştir. Nanoteknoloji, salgın hastalıklarla başa çıkmak, yenilenebilir enerji kaynakları üretmek ve insan neslini bir sonraki milenyuma güvenle ulaştırmak gibi, neredeyse sonsuz sayıdaki uygulama alanlarını kapsamaktadır. Nanoteknoloji araştırmaları için ayrılan fonlar ABD`de 2005-2008 yılları arasında 3.7 milyar dolar, Ingiltere`de 2009`a kadar yılda 45 milyon sterlin, Japonya`da 2004 yılı için 960 milyon dolar ve Avrupa`da bir milyar avrodur. Bu teknolojinin gelişimini zamansız durdurabilecek faktör, toplumsal ve etik açıdan nanoteknolojinin nihai sonuçlarının oluşturduğu endişedir. Etik ve sosyal tepkilerle ilgili kaygılar tam olarak giderilmezse, nanoteknolojinin ilerleyişi engellenebilir. Nanoteknolojiyle ilgili problemlerle yüzleşirken karşılaşılacak en büyük zorluk, toplumun bu konuya yeterli bilgi sahibi olmamasıdır. Endişeler, bilimsel olumsuzluklardan değil yapılması planlanan uygulamalarla ilgili toplumun şüpheci yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bilim çevreleri ve bilimkurgu hayranları bir yana bırakılırsa, toplumun nanoteknoloji hakkındaki bilgisi neredeyse sıfırdır. Bu bilim dalıyla ilgili kesin bilgilere sahip olmaksızın, ortalama bir insan, nasıl bilimin gelecekte takip etmesi gereken yön ile ilgili anlamlı bir fikir beyan edebilir ve ileride nanoteknolojinin insanlığın en büyük ilgi alanlarından biri olup olmayacağını yargılayabilir? Nanoteknolojinin etik ve sosyal sonuçlarıyla ilgili karşılaşılabilecek diğer bir zorluk, bu bilimin henüz başlangıç aşamasında olmasıdır. Teorik olarak, nanobilimin uygulama alanları sınırsızdır. Bu makalede tıp, askeri, elektronik ve enerji gibi toplumsal ve etik kaygıların ortaya çıktığı nanoteknolojinin bazı uygulama alanlarına değineceğiz. Tıp alanındaki uygulamalar diğerleri arasında en çekici ve en tartışmalı olanlarıdır. Şimdiki uygulamalar, ilaçların vücutta daha kolay emilimini sağlayan sistemlerin geliştirilmesi ve hastalıkların teşhis ve tedavisi gibi konuları kapsamaktadır. Askeri uygulamalar daha hafif, güçlü ve ısıya dayanıklı zırh ve silahların geliştirilmesi yönündedir. Enerji konusunda yapılan araştırmalar yenilenebilir, kirletici olmayan, yeniden kullanılabilir ve verimli yeni enerji kaynakları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Elektronik alanında ise daha küçük ve daha akıllı cihazların yapılabilmesi umut edilmektedir. Tüm bu potansiyel uygulama alanlarının hayatımızı, sağlığımızı, güvenliğimizi ve yaşadığımız çevreyi doğrudan etkileme gücüne sahip olduğu görülmekte ve bu nedenle toplumsal tartışmalara neden olmaktadır. Nano Ayrımcılık Zengin ve fakir arasındaki ayrım, yüzyıllardır mevcuttur, teknolojik atılımlarla ve toplumların gelişimi ile de varlığını büyüyerek devam ettirmektedir. Eğer gelişmekte olan ülkeler, bu yeni teknoloji hakkında yeterince bilgilendirilirlerse, nanoteknoloji bu ayrımın kapanmasını sağlayabilir, aksi takdirde ayrım haksız bir şekilde artacaktır. Gelişmekte olan ülkeler, yapılan temel araştırmalara katılamayabilir ama kendilerini bu yeni teknolojinin üretimi için geliştirebilirler. ABD, Batı Avrupa ve Japonya gibi teknoloji araştırmalarında üstün ülke ve bölgelerin, nanoteknoloji uygulamalarından herkesten önce kâr elde edecek olmaları şaşırtıcı olmayacaktır. Bu ülkeler, araştırma ve geliştirmelerini devam ettirmek için özel sektöre ve hükümet desteğine sahiptirler. Gelişmekte olan ülkeler, daha etkili tıbbi aygıtlar, daha verimli enerji kaynakları ve daha ucuz gereçler ile tüketim mallarına sahip olarak kar sağlamak istiyorlarsa, bu yeni teknolojiler konusunda iyi eğitilmiş duruma gelmelidirler. Gelişmekte olan ülkeler, nanoteknolojiden fayda sağlamak için diğer ülkelerden gelecek olan yardımlara güvenmek yerine, araştırmalarına kendi sınırları içerisinde devam etmelidirler. Hindistan`la birlikte Çin ve Güney Kore gelişmekte olan diğer uluslar arasında, nanoteknoloji araştırmaları alanında başı çekmektedirler. Gizlilik, Güvenlik ve Koruma Nanoteknoloji, video kamera ve bilgisayarların donanımlarında kullanılmakta ve giderek küçülen elektrik algılayıcılar geliştirilmektedir. Bilgisayar teknolojisinin ilerlemesini sağlayan aynı gelişmiş donanımlar, güvenlik ve korumanın ihlali için de kullanılabilir. Bu durumda kişisel bilgileri elde etmek ve kişisel gizliliğe tecavüz etmek kolaylaşacaktır. Neredeyse görünmez mikrofonlar, kameralar ve izleme cihazları yaygın şekilde kullanılır hale gelirse, kişisel gizliliği korumak nasıl mümkün olacaktır? Bu minyatür teknoloji, aynı zamanda güvenliğimizi ve korunmamızı arttırmak için de kullanılabilir. Askeri ve güvenlik personeli, küçültülmüş kamera ve mikrofon donanımlarını gizli operasyonlarda kullanabilirler. Minik ve tespit edilemez mikroçipler, evcil hayvanların ve küçük çocukların derilerinin altına yerleştirilerek kaybolmalarına veya kaçırılmalarına karşı önlem alınabilir ve bulunmaları sağlanabilir. Özel yaşamın korunmasının gerekliliği, nanoteknolojiyle ilgilenenler tarafından gündeme getirilmektedir. Çünkü bu konu, hem negatif hem de pozitif anlamda herkesi etkileme potansiyeline sahiptir. Multidisipliner Çalışma Nanoteknolojinin karmaşık uygulamalarının kavranabilmesi için pek çok farklı uzmanlık alanları arasında serbest bilgi aktarımının sağlandığı bir işbirliği olmalıdır. Örneğin, potansiyel tıbbi uygulamaların geliştirilebilmesi için mühendisler, fizikçiler ve biyologlar bir araya getirilmelidir. Ayrıca, ahlak felsefesi üzerine çalışan uzmanlar gibi sosyal bilimcilerin de bu işbirliği içerisinde olması, nanoteknolojinin gelecekte sürdürülebilmesi için gereklidir. Soysal bilimcilerin çok yönlü ve kapsamlı araştırmalar yapabilmeleri için, bilimsel veya mühendislik alt yapısına ve konuyla ilgili yeterli bilgi birikimine sahip olmaları gerekmektedir. Denetim Eksikliği Nanoteknolojiyle ilgili küresel kaygılardan biri de bu yeni teknolojinin kimin tarafından denetleneceğidir. Kim sınırlayıcı yasaları koyacak ve bunların uygulanmasını sağlayacak? Kim nanoteknolojinin suistimal edilmediğinden emin olacak? Hangi ülke (ler) bu denetlemeleri yapmalıdır(lar)? Bilim adamları veya endüstri bizzat denetime katılmalı mıdır? Nanoteknolojinin ithalinin ve ihracının denetlenmesi gibi konular, yeni yeni dikkat çekmektedir. Nanopartiküllere maruz kalındığında görülebilecek etkilerin ve insanlarla çevreye yönelik risklerin yeni keşfedilmesi nedeniyle, nanoüretimin denetimi konuşulmaya başlamıştır. Riskler iyi değerlendirilmelidir ve getirilecek denetimlerde toplumun refahının korunması ön planda tutulmalıdır. Ancak, tüm bunları kimin gerçekleştireceği sorusu henüz cevaplanmamıştır. Tıbbi Uygulamalar Tıbbi uygulamaların, işitme ve görme duyularının onarımı, nakil organların ve protezlerin geliştirilmesi, kanserin tanı ve tedavisi, hastalıkların tedavisi, vücutta ilaçların taşınması ve dokuların yeniden yapılandırılması gibi temel gelişmeleri içermesi öngörülmektedir. Şimdiye kadar nanoteknoloji alanında tasarlanmış en iddialı uygulamalardan biri tıbbi nanorobot geliştirme fikridir. Foresight Enstitüsü`nün kurucusu Robert Freitas`a göre, tam olarak kontrol edilebilen veya programlanabilen tıbbi nanomakineler ve nanorobotlar doktorların, insan bedeninde hücresel veya moleküler düzeyde tedavi edici veya yeniden yapılandırıcı işlemleri gerçekleştirmelerine imkan sağlayacaktır. Eğer bu öngörü gerçekleşirse, nanoteknoloji insanların bildiği neredeyse bütün hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanılabilecek ve insan vücudunun fiziksel ve zihinsel kapasitesini arttıracak en etkili imkanı sağlayacaktır. Tıbbi Kaygılar Nanorobotların üretilmesine ya da diğer iddialı biyo-nanoteknoloji uygulamalarının gerçekleştirilmesine daha onlarca yıl var; fakat şimdiden bu alanda umut vadeden sonuçların olduğu görülmektedir ve bu sonuçlar etik kaygıları harekete geçirmiştir. Zengin ve fakir arasındaki ayrım, özellikle sağlık hizmetleri söz konusu olduğunda yaygın olarak tartışılmaktadır. Teknoloji tarihi bizlere, nanoteknolojinin tıbbi uygulamalarının piyasaya sunulması halinde, ilk olarak maddi imkanları yeterli olanların bu tedavilerden faydalanabileceğini göstermiştir. Yeni atılımlara herkesin eşit derecede ulaşamıyor olması, tartışmalı bir durum yaratacaktır. Sağlık hizmetlerindeki ayrım üzerine yapılan tartışmalar zaten devam etmektedir, fakat sosyal güvencesi olan veya varlıklı fertlerin bu teknolojiden fayda sağlarken, sosyal güvenceye sahip olmayanların tıp alanındaki yeni teknolojilerden yararlanamayacak olması, bu tartışmaları kesinlikle şiddetlendirecektir. Sağlık hizmetlerinde hali hazırda bir eşitsizlik var (nanoteknoloji olsun veya olmasın), ancak nanotıbbın gelişmesiyle bu eşitsizliğin hızlı bir şekilde daha da büyümesinden korkulmaktadır. Gelecekte hastalıklara karşı yenilmez olabiliriz ancak bu konu üzerinde şimdiden düşünmeliyiz. 150 yıl yaşamak istiyor muyuz? Ya 300 yıl? Acaba 300 yaşındayken yaşam standartlarımız nasıl olacak? Beyin, insan bedeninin en büyük sırrıdır. Nanoteknolojinin tıbbi uygulamalarının ileride gerçekleştiğini ve insan ömrünün ortalama 10 veya daha fazla yıl uzadığını varsayarsak, beyin üzerinde yapılan araştırmaların gelişiminde bir değişiklik olacak mı? Bu fazladan yaşayacağımız 10 yıl bize faydalı olacak mı? Ya da 100`lü yaşlarımızda, sağlıklı bir bedene sahip olmamıza rağmen beyin fonksiyonlarımızın sadece %50`sini mi kullanıyor olacağız? Kapasitemizi arttırmak (hem fiziksel hem de zihinsel) oldukça çekici bir hedef; ancak hangi noktada insandan çok bir makine haline geleceğiz? Sınırı nasıl belirleyeceğiz? Tıbbi tedaviler konusundaki tüm bu gelişmeler, bireyler ve çeşitli dinler tarafından soru işaretleriyle karşılanmıştır. Doktorların insan bedenini modifiye etmeye kalkışmamaları gerektiği söylenmektedir. Bu oldukça hassas bir konudur. Öncelikli olarak üzerinde tartışılması zordur ve her iki tarafı da tatmin edecek bir sonuca ulaşılamamaktadır. Çevresel Faydaları ve Zararları Nanoteknolojinin çevreye verebileceği zararlarla ilgili akla gelenlerden biri, zehirlenmeye yol açabileceğidir. Nanomateryallerin yaşayan organizmaların doku ve organlarında hasara neden olabileceğini belirten ilk raporlar ve makalelerde, üretilen nanopartiküllerin organ hasarlarına ve diğer zehirleyici etkilere neden olabileceği iddia edilmiştir. Endişeye yol açan partiküllerden biri, 60 karbon atomu içeren bir dizilim olan `buckyballs` dur. Bir akvaryumdaki suya eklenmiş olan bu partiküller 48 saat içerisinde akvaryum içerisindeki levreklerde beyin hasarı meydana getirmiştir. Liverpool Üniversitesinden, C.V. Howard tarafından daha öncesinde yapılan geniş kapsamlı bir araştırmada, küçük parçacıkların daha zehirleyici olduğu ve vücuda daha kolay girebildiği tespit edilmiştir. Araştırmacılar, zehirlenmeye doğrudan bu partiküllerin neden olmadığını, ancak bunlara eşlik eden veya taşınan dolgu malzemelerinin neden olduğunu ileri sürmüşlerdir. Nanopartiküllerin zehirleyici etkisi, nanopartiküllerin ekosistemler üzerindeki etkisinden korkan çevrecileri endişelendirmektedir. Toplumun Algısı Halkın genelinin kolayca anlayacağı biçimde nanoteknolojiyi açıklamak mümkün mü? Dinlemeye istekli olacaklar mı? Halkın bilgilendirilmesi çalışmaları, daha fazla bilgi edinmek isteyenler için nanoteknolojiyle ilgili hali hazırda ulaşılabilinen bulgular üzerine odaklanmalıdır. Genetiği değiştirilmiş organizmalara gösterilen tepkilerin benzerleriyle baş edebilmek için nanoteknoloji bilimi, halkın genelini bilgilendirmelidir ve onların onayı ve güveni kazanılmalıdır. Filmler ve televizyon dizileri, `nanoteknoloji` terimini sıklıkla kullansa da, bu terimin anlamını tam ve anlaşılır olarak vermemektedir. Bu teknolojinin tehlikeli olabileceğine dair üstü kapalı bir mesaj verilmektedir. Medya, konuya ilgiyi tetikleyen bir kaynak olmasına karşın, henüz toplumu bilgilendirmek için kullanılmamaktadır. Bugünün çocukları yarının nanoteknoloji geliştiricileri olacakları için, onların konuya bakış açıları çok önemlidir. Filmleri, bilim kurgu dizilerini televizyondan izliyorlar ve nano kelimesiyle sıklıkla karşılaşıyorlar. Bu sebeple onlar konuyu öğrenmeye daha hevesli olacaklardır. Asıl zor olan, 30 yaş ve üzerindeki yetişkinlerin konuya ilgisini çekmek ve onları bilgilendirmek, faydalı taraflarını göstererek nanoteknolojiyle ilgili olumlu bilgi verebilmektir. Eğer Ülkemiz nanoteknoloji araştırmaları ve gelişmeleri konusunda lider konumda olmak istiyorsa, konuya olan ilgiyi arttırmak zorundadır. Bu amaçla orta öğretim öğrencilerini hedef alan nanoteknoloji eğitimiyle ilgili pilot program geliştirilmelidir. Çocuklara nanoteknoloji konusunda eğitim vermek, aynı zamanda dolaylı olarak toplumun genelini konuyla ilgili bilgilendirmenin bir yoludur. Çocuklar teknolojiyi okulda öğrenecekler ve öğrendikleri yeni bilgileri ebeveynlerine anlatacaklardır. Ebeveynler kendi arkadaşlarına anlatacaklar ve zincirleme bir bilgi aktarımı meydana gelecektir. Yanlışlardan Ders Almak, Ters Tepkilerden Kaçınmak Toplumu doğru bilgilendirmek önemlidir, zira dile getirilen endişeler, GDO`lu tarım ürünlerine duyulan korku gibi, insanların nanoteknoloji hakkında `toplumsal muhalefet` geliştirmelerine neden olacaktır. GDO tartışmasında, gelişmiş toplumların önceliği ele alacaklarından korkulurken, gelişmekte olan ülkelere sağlayacağı faydalar göz ardı edildi. Bunun bir sonucu olarak, gelişmemiş ülkelerin GDO`lu bitkilerin tohumlarına ulaşmaları engellendi; çünkü kararlar zengin toplumlar tarafından alınmaktaydı. GDO konusunda verilen ters tepkilerin nanoteknoloji konusunda da tekrar etmesini engellemenin en etkili yolu, araştırmalar için ayrılan kaynakların sosyal ve etik kaygıların analizi amacına tahsis edilmesi olacaktır. Bu konuda eğer yavaş davranırsak, toplumsal kaygılardan kaynaklanan problemleri çözmekte geç kalabiliriz. NOT: Bu yazının hazırlanmasında Technology in Society dergisinde yayınlanan "Nanotechnology: Awarness and Social Concerns" başlıklı makaleden faydalanılmıştır
 
 
 
döviz
 
hava durumu
 
 
Bugün 2 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol